
Sensör Büyüklüğü


Airydisk pikselden küçük
Detay kaybı yok.

Airydisk pikselden büyük
Detay kaybı var.
Sensörün büyük olması, ışığın objektiften geçtikten sonra daha büyük bir alana odaklanmasını gerektirir. İşte bu durum, SLR makinelerin objektiflerinin de büyük olması anlamına gelmektedir. Bu da sensör büyüklüğünün toplam makine büyüklüğüne olan etkisini daha da artırır. Çoğu kompakt makinelerde, makine açıldığında objektif hareket ederek makinenin dışına çıkar ve kullanıma hazır gelir. Makine kapatıldığında objektif mekanizması kapanarak makine içine girebilecek kadar ufaktır. Hatta cep telefonlarında bu hareket eden mekanizmaya da rastlanmaz. Son derece ufak bir objektif, cep telefonunun sensörü için yeterlidir.


Özetlenecek olursa, sensörlerin büyük olması:
Işığın çok olduğu gün ışığı fotoğraflarında fotoğraf makinelerinin çektiği fotoğraflar arasındaki fark görece daha azdır. Ancak hava kararmaya başladığında ya da iç mekandaysak ve yanımızda tripod yoksa ya da tripodumuz olsa bile çekeceğimiz nesne hareketli olduğunda tripodu kullanamayız. Bu durumda, kapalı mekandaysak flash kullanmak bir alternatiftir, ancak dış mekandaysak bu da işe yaramayacaktır. İşte bu durumlarda titreme problemi olmadan fotoğraf çekmek için son şansımız lensi sahip olduğu maksimum f değerine getirerek (lensin birim zamanda alabileceği ışık miktarını maksimuma getirerek) makinenin ISO değerini yükseltmektedir. Dijital makinelerdeki ISO, aslında filmli makinelerdeki filmin sahip olduğu ASA değeri ile benzerdir. Temelde ISO değerinin artması ile birlikte piksellerin ışık duyarlılığı artar. Böylece daha düşük enstantane değerlerinde (daha kısa zamanda) aynı pozlamayı elde etmiş oluruz. Ancak piksellerin ışık duyarlılığını artırmak fotoğrafra gren adı verilen istenmeyen gürültü katar. Bu grenler fotoğrafın kalitesini belirleyen en temel unsurlardandır. Aşağıdaki örneklerde sırasıyla 12,800 ve 100 ISO değerlerinde çekilmiş iki fotoğraf görülebilir. ISO 100 ile çekilen fotoğraf tripod ile çekildiğinden 1 sn 'lik bir enstantane ile çekilmiştir. Tripod kullanıldığı için titreme problemi olmamıştır ancak 1 sn enstantane ile çekilmiş bu fotoğraf elde titremeden çekilemezdi. Bu fotoğrafı titremeden elde çekebilmek için ISO değeri 12,800 'e getirilmiş ve bu sayede enstantane 1/100 sn olmuştur. Bu da elde çekmeye oldukça uygun bir enstantane değeridir. Fakat fotoğraftaki kalite kaybı aşağıda görülebildiği üzere oldukça büyüktür. Sensörü büyük olan makinelerde yüksek ISO'lara çıkıldıkça kalite kaybı belirgin şekilde daha az olur.
fotoğraftaki belirgin grenler.
grensiz kaliteli bir fotoğraf.
Alan derinliği, fotoğrafta netlenmiş en yakın nokta ile en uzak nokta arasındaki mesafedir. Alan derinliği temelde diyafram değeri ile kontrol edilse de sensör büyüklüğü de önemli bir faktördür. Alan derinliğini düşürmek için diyafram büyütülmelidir, bunun için lensin sahip olduğu maksimum f değeri seçilir. Aslında f değeri 1/ (bir bölü) ile ifade edildiğinden bu rakamın küçülmesi diyaframın büyüdüğü anlamına gelir. Aşağıdaki örnekte fotoğraflar sırasıyla f/16 ve f/1.4 diyafram değerleriyle çekilmiştir. Görüldüğü üzere f/1.4 ile çekilen fotoğrafta çekilmek istenen obje fotoğrafta ön plana çıkarılmış, arka plan soyutlanmıştır. Bu da izleyici dikkatinin objeye daha kolay toplanmasını sağlar. Alan derinliğinin az olması, portre fotoğraflarında da istenen bir durumdur. Çekilmek istenen kişi, fotoğrafta çok daha net bir şekilde ön plana çıkarılır. Fakat alan derinliğinin az olması manzara fotoğrafı gibi fotoğraflarda istenmeyen bir durumundur. Çünkü yakındaki bir kaya ile en uzaktaki bir dağ da net olmak durumdadır. Alan derinliği ile ilgili daha detaylı yazıları önümüzdeki dönemlerde paylaşacağım. Peki alan derinliği ile sensör büyüklüğü arasında nasıl bir ilişki vardır? Kompakt makinelerin de lensleri f/2.8 gibi büyük sayılabilecek diyafram değerlerine sahipken bu etkiyi neden yaratamazlar? İşte bunun sebebi sensör büyüklüğü ve dolayısı ile fokal çarpan faktörüdür. Örnek vermek gerekirse Canon 7D gibi APS-C sensörlü bir makine ile (sensör büyüklüğü = 22.2 X 14.8 mm) Canon EOS 5D Mark II tam kare sensörlü (full frame - sensör büyüklüğü = 36 x 24 mm) makine arasındaki farkı inceleyelim. 7D'de 50 mm'lik objektifle f/2.8 'de çekilmiş bir portre fotoğrafı ile birebir aynı kadrajı yakalayabilmek için 5D Mark II 'de 80 mm 'lik bir lens / odak uzaklığı gereklidir. Çünkü APS-C sensör, tam kare sensörün 1.6 'da biridir. İşte bu orana fokal çarpan adı verilir. Makinenin fokal çarpanı ile kullanılan odak uzaklığı çarpılırsa fotoğrafın 35mm eşdeğer odak uzaklığı bulunur. 35mm eşdeğer uzaklığı dünya standardı haline gelmiştir ve odak uzaklığını anlatmak için evrensel bir ölçüdür. Odak uzaklığı, en basit anlatımla kadraja alınan karenin bize ne kadar uzak olduğunu anlatır. 16, 18 gibi değerler çok geniş (wide) açıları, 400, 500 mm gibi değerler de çok dar (tele) açıları ifade eder. Zoom lensler üzerinde görülen 24-105 mm gibi ifadeler lensin en geniş açısının 24 mm, en dar açısının 105 mm olduğunu ve 105/24 'den 5X optik zoom yapabildiğini ifade eder. Tekrar sensör büyüklüğü ile alan derinliği ilişkisine dönersek, 7D'nin aynı kadraj için 50mm ve 5D Mark II'nin 80mm'ye ihtiyacı olduğunu belirtmiştik. Aynı diyafram değerinde odak uzaklığı büyüdüğünde alan derinliği de azaldığından tam kare sensörlü 5D Mark II'nin neden daha dar alan derinliği sağladığı anlaşılabilir.
Arka planla obje karışmış durumda.
İzleyici dikkati dağılıyor.
Arka plan soyutlanmış,
izleyici dikkati obje üzerine yoğunlaşabiliyor.
İngilizcesi "dynamic range" olan bu terim fotoğraftaki patlamamış en parlak alan ile detayları seçilebilen en koyu alan arasındaki contrast farkını ifade eder. İnsan gözü, en kaliteli en pahalı sensörlerden bile katlarca daha fazla dinamik aralık sağlayabilmektedir. Fotoğraf makinelerinde sensör büyüklüğü ile (piksel alanının) dinamik aralık arasında doğru orantı vardır. Bir fotoğraf çektiğimizde çok koyu ve çok parlak alanlar varsa, makineyi koyu alana göre pozladıysak bu koyu alanlar düzgün pozlanır ancak kadrajdaki parlak alanlar tamamen patlar ve bembeyaz olur. (Bkz. aşağı-orta fotoğraf) Burdaki bilgi tamamen kaybedilmiş olur. Benzer şekilde parlak alana göre pozlanırsa bu defa da koyu alanlar tamamen simsiyah olur ve bilgiler yine kaybedilir. (Bkz. aşağı-sol fotoğraf) Bunu çözebilmek için adını sıkça duyduğunuzu düşündüğüm HDR (High Dynamic Range) fotoğraf tekniği geliştirilmiştir. Bu tekniğe göre fotoğraf en koyu alana, en parlak alana ve normal bir alana göre üç farklı poz değeri ile çekilir ve sonra fotoğraflar en iyi pozlanan bölümleri kullanılmak üzere birleştirilir. (Bkz. aşağı-sağ fotoğraf) Bu birleştirme işlemi için kullanılabilecek çeşitli yazılımlar mevcuttur. Bu teknikle dinamik aralık artırılabilse de, her zaman 3 poz fotoğraf çekmek mümkün değildir. Bu sebeple, çekilen tek kare fotoğraftaki yüksek dinamik aralık fotoğrafın kalitesi açısından yine önemli bir etkendir.
göre pozlanmış bir fotoğraf.
pozlanmış bir fotoğraf.
aydınlık alanların patlamadığı
yüksek dinamik aralıklı bir fotoğraf.
Değiştirilebilir objektifler
SLR fotoğraf makinelerinin belki de en bilinen özelliği lenslerinin değiştirilebilir olduğudur. Ancak SLR (Single Lens Reflex), değiştirilebilir lensli makine demek değildir. Vizörden gördüğümüz görüntü ile fotoğrafın çekildiği sensörün üstüne düşen görüntünün tek lensten ve aynı optik yoldan geçtiği anlamına gelir. Bu konuyu bir sonraki başlık olan Optik Vizör bölümünde biraz daha detaylı anlatmaya çalışacağım. Peki lenslerin değiştirilebilir olması ne anlama gelir? Kompakt makineler üzerinde tek ve sabit bir lens bulunur, bu lens iş görmez mi? Aslında bu tamamen hangi tür fotoğraf çekeceğiniz ile ilişkilidir. Ancak tek ortak bir lensle özel amaca yönelik hazırlanmış lenslerin kabiliyetlerine erişilemez. Bir lens ne kadar genel amaçlı ise, fotoğraf türüne göre ekstrem durumlardaki başarısı da o kadar azdır diyebiliriz. Fotoğrafçılar, çekeceği fotoğrafın türüne göre ona uygun lensleri takarlar. Çok fazla sayıda ve pek çok farklı tarzda fotoğraf çekmeye yarayan lens bulunmaktadır.

Lensler bir çok özelliğine göre kategorize edilebilir olsalar da en temel özelliklerinden biri odak uzaklıklarının değiştirilebilir olup olmadıklarıdır. Odak uzaklığı değişebilenlere "zoom", sabit olanlara ise "prime" lensler adı verilir. Zoom lenslerde, lens üzerinde 18-135 gibi ifadelere rastlanır, bu lensin odak uzaklığının geniş açısının 18mm, dar açısının da 135mm olduğunu ve odak uzaklığının değişebildiğini diğer deyişle zoom (135/28 =~ 5X optik zoom) yapılabildiği anlamında gelmektedir. Bu özellik zaten çoğu kompakt makine lenslerinde bulunmaktadır. Prime lenslerin ise odak uzaklığı sabittir. (zoom yapılamaz) Prime lenslerin kullanım alanının daha dar olmasına karşılık, çok spesifik profesyonel amaçlarla kullanılırlar ve çok kaliteli sonuçlar elde ederler. Peki yukarıdaki şekilde görülen bu kadar çeşit lens, hangi tarz fotoğraflar çekmek için kullanılır? Aklıma ilk gelenler şöyle:
- Vahşi doğa fotoğrafçılığı. Vahşi hayvanlara yaklaşamayacağınız için tele (çok dar açı, dürbün gibi yaklaştırabilen), diyafram değeri büyük, aşırı pahalı, büyük ve ağır objektifler. Sağdaki fotoğrafta bir örneği görülebilir.
- Spor fotoğrafçılığı. Tıpkı vahşi hayvan fotoğrafçılığında olduğu gibi, tele, çok büyük diyaframlı, profesyonel olmadıkça alınabilecek tutarların çok üzerinde fiyatlı (+6000$), futbol, basketbol maçlarında saha kenarlarında gördüğümüz foto muhabirlerin kullandığı cinsten lensler.
- Portre fotoğrafçılığı. 35mm eşdeğeri 50 ile 100mm arası odak uzaklığında, alan derinliğinin minimum olup, çekilen kişinin ön plana alınabilmesi için diyafram değeri f/1.2, f/1.4, f/1.8 gibi çok büyük olan lensler.
- Manzara fotoğrafçılığı. Diyafram değerinin çok büyük olmasına gerek olmayan, ancak odak uzaklığı 35mm eşdeğeri 24mm ve altında çok geniş açılı lensler.
- Gezi fotoğrafçılığı. Gezerken sürekli lens değiştirme ihtiyacı doğurmayacak ve ağır olmayan genel amaçlı odak uzaklığı 35mm eşdeğeri 28 ile 140mm arasındaki lensler.
- Makro foroğrafçılık. Çiçek, böcek, çok detay ayrıntı gibi ufak objeleri tam kadraja alıp, 3-4 cm gibi çok yakın mesafeden netleme yapabilen lensler.
- Mimari fotoğrafçılığı. Mimari yapıların, binaların çekildiği, normal lenslerdeki perspektif hatalarını gideren tilt-shift özel amaçlı lensler.

Optik vizör
Bir fotoğrafı çekmek için deklanşöre basmadan önce çekeceğimiz görüntüye karar vermek için vizöre ihtiyaç duyarız. Günümüz fotoğraf makinelerinde farklı teknolojilerle çalışan vizörler bulunmaktadır. Görüntünün sensöre ulaştıktan ve işlemci tarafından dijitale dönüştürüldükten sonra kameranın arkasındaki LCD ekrana verildiği vizörlere elektronik vizör adı verilir. Ancak SLR fotoğraf makinelerinde gördüğümüz gözümüzü dayayarak ufak bir pencereden baktığımız vizörler ise optik vizörlerdir. Bazı hibrid modellerde bu ufak pencerenin içinde de ufak bir LCD ekran bulunmaktadır ve görüntü dijital olarak oluşturulmaktadır, bunlar da elektronik vizör olarak tanımlanır. Optik vizörlerde görüntü direk olarak lensin içinden geçerek optik olarak prizma içinden yansıtılarak gözümüze ulaşır. Aşağıdaki şekilde eflatun renkle belirtilen ışık yolu görüntünün optik vizöre ulaştığı yolu tarif eder. Buna göre ışık lensten geçtikten sonra mavi renkle gösterilmiş 45 derece açıyla duran aynaya çarparak kameranın üstündeki açık mavi renkle gösterilmiş prizmaya yönlendirilir. Burdan da yansıtılarak gözümüze ulaşır. Çekeceğimiz fotoğrafa karar verdikten sonra deklanşöre bastığımızda, optik vizördeki görüntü kaybolur çünkü o anda ayna yukarıya doğru katlanarak görüntünün prizmaya değil direk olarak sensöre ulaşmasını sağlar. Böylece sensördeki görüntü, işlemci tarafından dijitale dönüştürülerek fotoğrafın hafıza kartına kaydedilmesi sağlanır. Fotoğrafın çekilmesi anında ışığın izlediği yol sarı renkle gösterilmiştir. Bununla birlikte günümüz SLR makinelerinin hemen hepsi elektronik vizöre de sahiptir. Elektronik vizör, fotoğrafı çekerken makineyi gözümüzün seviyesinden yüksekte ya da yere yakın konumlandırmamız gerekiyorsa yani gözümüzle optik vizörü kullanamadığımız durumlarda fayda sağlar. Katlanabilir ve döndürülebilir LCD ekranlar bu faydayı daha da artırır.
Lensler bir çok özelliğine göre kategorize edilebilir olsalar da en temel özelliklerinden biri odak uzaklıklarının değiştirilebilir olup olmadıklarıdır. Odak uzaklığı değişebilenlere "zoom", sabit olanlara ise "prime" lensler adı verilir. Zoom lenslerde, lens üzerinde 18-135 gibi ifadelere rastlanır, bu lensin odak uzaklığının geniş açısının 18mm, dar açısının da 135mm olduğunu ve odak uzaklığının değişebildiğini diğer deyişle zoom (135/28 =~ 5X optik zoom) yapılabildiği anlamında gelmektedir. Bu özellik zaten çoğu kompakt makine lenslerinde bulunmaktadır. Prime lenslerin ise odak uzaklığı sabittir. (zoom yapılamaz) Prime lenslerin kullanım alanının daha dar olmasına karşılık, çok spesifik profesyonel amaçlarla kullanılırlar ve çok kaliteli sonuçlar elde ederler. Peki yukarıdaki şekilde görülen bu kadar çeşit lens, hangi tarz fotoğraflar çekmek için kullanılır? Aklıma ilk gelenler şöyle:
- Görüntü optik olarak gözümüze ulaştığından hiç gecikme olmadan görüntüyü görürürüz. Elektronik vizörlerde ise, sensöre tarafından dijitalleştirilmiş görüntü görüldüğünden gecikme söz konusudur.
- Optik vizörlerde gördüğümüz görüntünün çözünürlük sınırı yoktur. Gözümüzün görebildiği tüm detayı vizörden de görmüş oluruz. Elektronik vizörlerde ise LCD ekranının çözünürlüğü limitleyici olmaktadır.
- Optik vizörler elektronik olarak güç harcamadığından pil ömründen yemezler.
- Elektronik vizörlerde kullanılan LCD 'lere bakmak parlak gün ışığında mümkün olmayabilir, ekran karanlık kalabilir, optik vizörler ise her ortamda kullanılabilir.
- LCD ekranından kullanım, ellerin açık olarak makinenin daha uzak konumlandırılmasını gerektirir, bu da titreşimi artıran bir faktördür.
- Optik vizörlerde fotoğraf çekimi anında sadece çekilecek kadraj görülebildiğinden, daha iyi dikkat toplama ve odaklanma sağlar.

Operasyon Hızı
SLR fotoğraf makinelerinde kullanılan işlemciler, kompakt makinelerdekilere göre çok daha hızlıdırlar. Buna istisna yaratan kompakt makineler elbette mevcuttur fakat genel olarak SLR makinelerin işlemcileri hızlıdır. Hatta son zamanlarda çıkan SLR makinelerin çift işlemcileri olduğu görülmektedir. Peki işlemcilerin hızlı olması ne işe yarar? Makineyi kapalı konumdan açık konuma getirdiğimiz anda makinenin fotoğraf çekebilir duruma gelmesi milisaniyeler seviyesindedir. Bu da özellikle çok ani yakalamanız gereken bir kare olduğunda oldukça önem kazanmaktadır. Eski makinelerimde bu durumdan mağdur olmuş birisi olarak bu konu benim için oldukça önemlidir. Diğer avantajı, bu makineler seri moda alındığında bir saniye içinde birçok fotoğraf çekebilirler. Örnek olarak EOS-1D X fotoğraf makinesi saniyede 14 kare fotoğraf çekebilmektedir, bu da özellikle kuş, spor fotoğrafçılığı gibi çok hızlı olunması gereken fotoğraf dallarında çok üstünlük sağlar. Çoğu kuş fotoğrafçısı en iyi karelerini, 2-3 saniye içinde çekilmiş onlarca fotoğrafın içinden seçerek belirlerler.