Bu fotoğrafı sabah saat tam 08:38’de, güneşin ilk altın ışıkları mermer kubbelere usulca dokunurken çektim. Yüzyılların tarihini ve canlı kültürünü barındıran Agra yavaş yavaş uyanıyordu — fakat Tac Mahal’in bahçelerinde zaman sanki bir anlığına duruyordu.
Erken gelin derler, çok haklılar. Dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan Tac Mahal, gün boyunca insan seline kapılır. Ama sabahın ilk saatlerinde, kalabalıklar çoğalmadan önce, anıt yalnızca güne erken uyananlara fısıldar hikâyesini.
Yumuşak sabah ışığına bürünen beyaz mermer, neredeyse gerçeküstü bir ışıltıyla parlıyordu; gökyüzü ise ince bulutlarla süslenmişti. Simetrisi, sessizliği, duruluğu — hepsi bir araya gelip zamansız bir aşkı onurlandırıyordu. İmparator Şah Cihan’ın, eşi Mümtaz Mahal için taşa işlediği bir aşk…
Bakımlı bahçeler önünde yemyeşil bir halı gibi uzanıyor, gözleri ve kalpleri türbenin kusursuz formuna yönlendiriyordu. O sabahın erken ziyaretçileri usulca fotoğrafa karışmıştı; Tac Mahal’in evrensel çekiciliğine sessiz bir selam gibi.
Orada durdum, elimde makinemle, bu zarafetin karşısında büyülenmiş gibi. Sadece bir fotoğraf çekmiyordum o an — bir anlık huzuru, tarihle güzelliğin ve sabah ışığının buluştuğu o eşsiz anı ölümsüzleştiriyordum.